25 Ocak 2012 Çarşamba

Burası Çöldür...


“Herkesin söylenmeyecek sözleri vardır…”

Burası çöldür; şehirli gözler onun içinde, güzel bir gündoğumuyla birlikte günbatımından ve yıldızlı bir gökyüzünden başka bir şey göremeyecektir. (Kevir, 221)

Çölde hiçbir şey yoktur. Ne bir söz, ne bir kişi.  Burada sadece başı dönmüş, dur durak bilmez bir kasırga, bu susuz uçsuz bucaksızlıkta yalnız ve başı dönmüş bir ruh gibi esmekte, inlemekte, aramakta ve feryat etmektedir. (Kevir, 221)

Dinleyin şimdi beni kalabalık sokaklarda yankılanan çığlıklar.. Sıra bende.. Durun şimdi olduğunuz yerde.. Tüm sıkıntılarınızı meçhullere gönderin, gönderin ki gelecek olan hüzne yüreğinizi mihmandar yapın.. Sıkı durun! Bu ayak sesleri celladın değil, hüznün ayak sesleri.. Olduğunuz yere çökün.. Yüreğiniz olduğu yerde kalakalsın.. O da  çöksün.. Ayakta, havada, boşlukta, yoklukta, soğukta, yangında, karanlıkta bir şey kalmasın.. Çünkü bu hüznün konusu.. Çölün tınısı, çaresizliğin fısıltısı, son bir umut kırıntısı..

Hemdert olduğum çöllere çöl günlüğü armağan eden hüznün sesi..  Biliriz ki “çölün bir gecesi bir insanı arif yapmaya yetmektedir.” Yeter ki sabırla, aşkla sabahlayın ve kalabalıkta yalnızlaşan ruhunuzu çölde kendinizle baş başa kalarak yalnızlıktan sıyrılın.. İnsanlar kalabalığa karışınca yalnızlıktan çıkarken çöl insanları kalabalıkta yalnızdırlar ve ancak kendileriyle baş başa kalınca yalnızlıkları bitmektedir.. Şehirli insanlar ise kendiyle baş başa kalınca yalnızlaşmaktalardır..

Bir gün bir çöle doğru yürüyün, gündüzün kavurucu sıcağını ve gecenin dondurucu soğuğunu göze alarak.. Yürümek için ölüm gözünüzde ki her şeyden daha basit görünmelidir size.. Çöl hüznün harikalar yurdu olduğu gibi, elemlerinde sürprizlerle vuku bulduğu çaresizliğin de yurdudur.. Ayak bastığınız iz kaybolacaktır ilkin, çizdiğiniz istikamette yüzlerce benzer yollar sebebiyle yürüyemeyecek ve yolunuzu sürekli bir mecnunun leylasını araması gibi avarece değiştireceksiniz.. Sonra azık olarak aldıklarınız tükenecek.. Belki de vahşi bir çöl hayvanının sizi yememesi için yanınızdaki her şeyi bir kerede verecek ve kaçacaksınız.. Her şeyinizi çölde yürümek pahasına satacaksınız.. Sonra yorgun düşeceksiniz daha güneş üzerinizde batmadan.. Değen her kızgın kum bir işkence gibi kavuracak sizi..

Bir tepeciğin arkasına sığınacaksınız ve tamam dinleneyim diyecekken fırtınalar kopacak.. Çöl fırtınaları.. Korkutucu bir sesi, ürkütücü bir nefesi, yakıcı bir hortumu taşıyacak varlığına.. Kısa bir süre sonra başka bir tepeye sığınmak zorunda kalacaksınız sırtınızı yasladığınız yok olmuştur çoktan.. Nereye sığınsanız sırtınızı yaslasanız kısa bir dinlenmekten bir fazlası yoktur.. Farkında mısın ey çöl yolcusu daha gece olmadı..

Burası tarifsiz acılar yurdu, burası hüzünlerin membaı.. Hakikat yolcularının memleketi.. Hayallerin doruklarda görülüp imkanın yasasının yok olmakta olduğu yerdir çöl.. “Çölde en güzel yetişen şey hayaldir. Bu çölde en güzel şekilde yetişen, hayal çiçekleri açan tek ağaçtır.. Kelebeğe benzer mavi, yeşil, mor, bal renkli..  Hayal, çölün her yerinde özgürce ve serbestçe dolaşabilen tek görünmez kuştur.. Uçuşunun gölgesi çölün üstüne düşen tek gölgedir..  Kanatlarının çırpınış sesleri, çölün sonsuz sessizliğini yansıtan ve onu daha da sessiz gösteren tek sestir. (Kevir, 239)” Nihayet kızgın, öfkeli güneş batmaya başlamıştır, çöl sükunetinde bile heybet ve asaletinden bir miktar bile vazgeçmemiştir..

Se’mavi..
Gece.. Karanlık.. Rüzgar.. Tatlı bir çöl uğultusu.. Gümüş grisi bir renk.. Çöl kötü mü yani diye bir soru sorar gibisiniz.. Çölde kötülük kavramı yoktur.. Zira çöl; tarifin olmadığı arifin olduğu yerdir..
Çölün gecesi,  işte hakikatin perdesi, aralamadan gelmeyecek cennetin yitiği, gündüzün meşakkatine rağmen kalmak istiyorsan çöl senindir, sende çölsün demektir.. Sabahlayıp erenlere gitmek istiyorsun.. Hakikatin tınısına, ahengine kavuşmak istiyorsun demektir..  

Çöl; neyin neyistana dönüşüdür.. ha neyistan, ha nistan yani (yokluk yeri)..
Çöl; her zaman değişimin olduğu ama hiçbir şeyin değişmediği yer..
Çöl; hiçlik makamı..

Anlatabilseydim..